Tüm günü yağmurlu geçirmiş bir kentin gecesinde buluşalım.
Ellerin üşüyor olsun. Ayakkabıların ıslak, burnun kızarmış olsun mesela. Tüm günü yağmurlu geçirmiş kentin o gecesinde, yoksul bir lamba aydınlatsın etrafı. Lambanın etrafında duygularını kaybetmiş birilerine benzeyen,sürüsünü kaybetmiş birkaç ateş böceği...
Yağmurun ıslattığı köpekler, durmasını fırsat bilip boş bir bankın kenarına kıvrılsın.
Bilirsin köpekler çok uyur. Yine uyusunlar. Yağmura kırgın, bir o kadar da özlem dolu kalpleri, hızlı hızlı atarken...
Hangi mevsimde oluruz bilmiyorum. Kaç sabahı uyuyarak geçirmiş, biz birbirimizden gittik gideli kaç geceyi sabah etmişimdir bilmiyorum. Bildiğim birkaç şey var:
Biz birbirimizden gittik gideli bir başkasının kahkahasını atıyorum. Bir başkasının gözleriyle bakıyor dünyaya, bir başkasının ayakkabılarıyla dolaşıyorum tüm şehri. O gece, kendim olurum. Yüksek bir rafa kaldırdığım sen defterini alır, cebime sıkıştırırım. Arasına birkaç dal sigara atmayı ihmal etmem. Biliyorum, sen cebinden sigaranı eksik etmezsin. Yeri gelir bitmek üzere olan sigaranla yeni bir sigara yakarsın hatta. Fakat ben o gece, senin için de sigara sıkıştırırım o defterin arasına.
Ne konuşuruz, ne derim seni gördüğümde, ne yaparım bilmiyorum. Sen karşıdan gelirken bakakalırım belki. Bakakalırım çünkü; çünküsünü sen anlayabilir misin bilmiyorum. Çok özlediğin, gözlerini unuttuğun birini görmenin ne demek olduğunu anlar mısın bilmiyorum...
Belki tüm gece sadece susarım. Elimden bir şey gelmez. Bedenimi hareket bile ettiremem belki.
Belki ben konuşurum, sen dinlersin. Sana uyuyamadığımı söylerim. Şarkısız kaldığımı, yalnızlığı anlatırım. Sana yaralarımı gösteririm. Sana seni ağlarım...
O gece belki sana yenik düşer, elimdeki her şeyi kaybederim.
Ama ben sana karşı kaybetmekten artık korkmuyorum. Hem bir yerde okumuştum: "Kimse kaybedenleri alkışlamaz."
Seçtiğimiz yer, filmlerde olduğu gibi bol tesadüflü bir yerdir. Biz bankta otururken, önümüzden tesadüfen sen ve ben geçer. Yan yana geçmezler ama. Önce sen, sonra ben kullanırım o yolu.
Sonra sen bana bakarsın ve gülümsersin. Sonra ben o tebessüme bir sigara yakarım. Ciğerlerimi dumanla doldurur, gözlerimin önüne gelen o acı dolu buğuyu, gökyüzüne bakarak geri yollamaya çalışırım. Aklıma Atilla İlhan'dan bir mısra gelir.
"Gözlerin gözlerime değince, felâketim olurdu ağlardım."
Bu mısradan sonra sana bakamam. Sana bakarsam ağlarım. Ağlarsam, susamam. Hıçkırmaya başlarım, boğazımdaki yanma o hıçkırıklara rağmen gitmez. Gitmedikçe ağlarım.
Yeni kuruyan köpekler tekrar ıslanma endişesiyle kalkıp gider. Sen kalkıp gidersin. Ben yine susamam...
O gece geldiğinde, eğer o banktan kalkıp gidersen gözyaşlarım tükenmiş, yanaklarım ıslanmış, ruhumsa paramparça olur. Kafamdaysa tek bir soru,
"Ağlamasam, kalır mıydın?" olur...
Ama kalırsan mesela, sen de konuşursan...
Beni gördüğünde kollarını açarsan, ya da sadece gülümsersen...
Bazı şeyleri affedersen, ya da sadece yeni bir sayfa açmaya karar verirsen...
Biz o kentin yağmurlu gecesinde otururken hangi mevsimdeydik bilmiyorum ama, sen tüm bunlardan birisini yaparsan, güneş doğar ve aylardan Nisan olurdu.
Tesadüflerle dolu olan bu yerden, biz tesadüfen yan yana geçerdik.
Sonra belki yine yağmur yağardı. Ama biz üşümezdik.
Senin ayakkabıların kururdu. Ellerin üşümezdi. Gözlerine ufak bir güneş çizgisi çarpar, yeşillerini daha güzel bir hâle getirirdi. Sonra ben gözlerini daha fazla sever, kirpiklerinin güzelliğine hayran hayran bakardım. Kokunu sahiplenen ceketine sarılır, gözlerimi kapatırdım.
Gözlerimi kapatı...yorum.
Hiç olmayacak, o ıslak geceye.
