1 Nisan 2020 Çarşamba

Kukla Münaka(rma)şası


 

   Merhaba. Sanırım konuşma vaktimiz geldi. Ne dersin, sence her ikimiz de bu konuşmaya hazır mıyız? Öyleyiz. Evet...
   Sıkışıp kaldığım gece yarılarının toplamı en az birkaç ay ettiği zaman, etrafı daha net görmeye başladım. Geceden kalma, uykulu, yorgun, uykuya aç ve bir o kadar da tok gözlerle izlediğim zaman olanı biteni, çok da bir kaybım olmadığını fark ettim. Fakat ister istemez çok düşünmenin aslında hiçbir işe yaramadığı gibi gündelik ve sıradan bilgiler öğrendim. İnsanların aslında arkadaşlık, dostluk, sevgi veya aşk gibi şeylerle değil de daha çok kuklalarla ilgilendiğini, bu kukla ilgisinin bazen çok fazla ileriye gidebileceğini öğrendim. Seni etten kemikten değil de; burnu, bedeni, her zerresi ağaçtan bir nesneymiş gibi görebileceklerini öğrendim.
   Fakat "giriş-gelişme-sonuç" üçlemindeki birinci basamakta kalakaldım ve ne gelişebildim ne de bir sonuca varabildim. Çünkü isteyerek veyahut istemeyerek kolumu kaldırmaktansa, kolumun kaldırılmasını tercih ettiğimi fark ettim. Bunun bana daha az sorumluluk getirdiğini sandım. Nereye çekilirsem oraya gittim.
   Çoğu zaman konuşmadım. Çoğu zaman kendimden ödün verdim. Hiç sevmediğim yemeklerden yedim, hiç sevmediğim filmleri, dizileri izledim. Hiç haz etmediğim insanlarla aynı masaya oturdum, hiç duymak istemediğim sorunlara çözüm bulmaya çalıştım. Hiç sevmediğim şarkıları dinledim. Bulunduğu kabın şeklini alan, "su ve kap" ilişkisindeki su oldum ve sanırım bunu biraz fazla abarttım. Çünkü artık şekil alan değil, şekil verilebilen bir sıvı oldum.
   İçten içe kendimi yeyip bitirmek hakkım mı bilmiyorum ama, başımı yastığa her koyduğumda susmayan beynim bana bu baş döndürücü oyunu oynamaya hak kazandı.
Bunca sorun varken aynaya baktığımda, gözlerimin bana ne söylediğini her zaman bildim. Onların dilinden her zaman anladım. Evet görmezden geldim fakat ben gözlerimin konuştuğu dili gayet iyi bilirim ve artık onların da bana oyun oynamaya başladığını düşünüyorum. Her klavye başına geçtiğim zaman, beynimin oynadığı oyuna dahil olup daha farklı şeyler görmeme neden oluyor.
Bu evrenin bana verdiği bir mesaj mı bilmiyorum ama her şey benim kendime gelmem için bana bir sinyal gönderiyormuş gibi hissediyorum. Yanılmıyorum.
   Evet hasta olduğumu düşünebilirsin. Evet delirdiğimi söylüyorsun ve evet her iki konuda da haklısın.
Bana böyle bakmayı kes artık. Seni haklı çıkarmaktan nefret ettiğimi biliyorsun. Bu tehditkar bakışların anlamını da biliyorum. Evet, kollarını bana yumruk atmamak için göğsünde birleştirdiğinin farkındayım. Fakat bilirsin, her ne olursa olsun, sana her ne yaşatmış olursam olayım, istediğim zaman gelip sana derdimi anlatacağımı bana sen söylemiştin. Bana bu hakkı sen vermiştin ve cehennem gibi bakan gözlerini kullanarak bu hakkı elimden alamazsın. Bana, sırtım acıdan tir tir titrerken "Dostum, dağ ol ve kendine yaslan." Dediğini hatırla. Kuvvetimin tükendiği anda bana kendi yükümü sırtlayabileceğimi sen öğrettin. Şimdi öylece kaçamazsın. İnkar etme, kaçmak istiyorsun. İnkar etme, birbirimizi sandığının aksine çok iyi tanıyoruz. Senin hakkında çok şey biliyorum. Mesela, omuzlarımı çırpıp, her şey yolundaymış gibi davranmamı sevmediğini biliyorum. Yardım çığlıklarımı duymamak için kulaklarını kapattığını, çünkü eğer duyarsan bana yardım etmek isteyeceğini biliyorum. Herkesten gizlediğin o, herkese acır şekilde bakan bakışlarını biliyorum, her gece halimi düşünmekten kaçtığın için saçma sapan işlerle uğraştığını biliyorum. Sana çok daha fazla şey sayabilirim. En önemlisi ise, benim sana ihtiyacım olduğu kadar senin de bana ihtiyacın var. Biliyorum. Etrafına ördüğün bu duvar camdan ve bu duvarın camdan olduğunu sadece ben görebiliyorum. Çünkü bilirsin, bunu görmemi sen sağlıyorsun.
   Bana doğru bir adım at. Çünkü ben sana doğru on adım attım. Ellerini uzat ve beni buradan çekip kurtar. Çünkü artık senden başka kimsenin yardımını kabul etmemeye karar verdim.
İstediğin kişiye dönüştüm. Evet, geç oldu. Senin istediğin kişi olmam biraz zaman aldı. Birkaç sonbahar atlattık, ağaçlar çıplak kaldı. Birkaç kış atlattık, köpekler hep üşüdü. Bebekler doğdu, ölenler gömüldü, aşklar bitti, yeni dostluklar başladı, bir sürü çocuk yürümeyi öğrendi. Su aktı, yolunu buldu... Senin istediğin kişi olmam biraz zaman aldı. Çok ağır küfürler öğrendim, çok kaba sözler ettim. Hiçbir şey duymamaya başladım çünkü rüzgarın uğultusu kulaklarımı sağır etti. Yerin dibine eğilip, cehenneme bir göz attım. Sonra cehennemin ateşiyle bir dal sigara yaktım. Kulaklarım açıldı. İzmaritten çıkan çıtırtıyı duymaya başladım. Dudaklarımın arasındaki sigarayla göğe yükselmeye çalışıp bir de cenneti görmek istedim, beceremedim. Arafta sıkışıp kaldım. Seni burada bulabileceğimi biliyordum. O yüzden arafı çok da dert etmedim.
   Neye bakıyorsun, bileklerime bağlanmış iplere mi? Şaşırma boşuna. Sana bir kuklaya dönüştüğümü söylemiştim. Sana yalan söylemeyen tek kişi benim. Anlattıklarımda ciddiydim. Bana doğru ikinci adımını da at. Aramızdaki mesafeyi en aza indir ve bileklerime bağlanan ipleri çözüp boynuma geçir.
   Ya öldür beni o iplerle, ya da kesip bir kenara at o ipleri inadınla beraber. Kararını verirken acele etme. Beni öldürmene gücenmem biliyorsun. Ama eğer beni kurtarırsan sana minnettar kalırım.
Yine şah damarın şişmiş. Aklının ve kalbinin kesiştiği nokta. Şah damarın. Tenine kene gibi yapışan o karmaşıklık hissi iliklerime kadar işliyor. Nefes almayı unutuyorsun. Sakinleş. Bana mantığımla hareket etmemi söylerdin. Eğer mantığın beni öldürmeni bağırıp çağırıyorsa, öldür beni. Sonra da ölümümü kaside edip, yaşamının sonuna kadar yasımı tut. Bana kalbimi dinlediğim için hiçbir zaman kızmadın. Eğer kalbin beni azat etmeni fısıldıyorsa aklından korkarcasına, her şeyi bir kenara bırak ve beni bu ilmeklerden kurtar. Düşün. Hemen karar verme. Beni burada çok bekledin. Biliyorum. Ben de seni beklerim. Biliyorsun. Bildiğin ve unuttuğun şeyler arasında bir şey daha var. Bana dağ olup kendime yaslanmamı sen söylemiştin, dostum.
   Artık dağ olmak, seni
korkutuyor mu?

Tırnaklarının Altında Unuttuğun Şey Bazı şeyler ölmez. Çürür, kokar. Kendini unutturmaz. Etinle kaynaşır, kanına karışır, nabzın gibi ...